Psikolojiye göre bir insanın hayvanları sevmemesi ne anlama gelir?

İnsanlar ve hayvanlar arasındaki ilişki , evcilleştirmeden evcil hayvan ve duygusal yoldaş olarak günümüzdeki rollerine kadar insanlık tarihi boyunca kilit bir rol oynamıştır. Ancak herkes onlara karşı bir yakınlık hissetmez. Psikoloji, bu olgunun sadece bir zevk meselesi mi yoksa kişilik özellikleriyle , önceki deneyimlerle veya hatta duygusal durumlarla mı ilişkili olduğunu anlamak için bu olguyu analiz eder.
Bir kişinin hayvanlardan hoşlanmaması her zaman soğukluk veya mesafeliliğin bir işareti değildir. Çoğu durumda, kültürel geçmiş ve aile gelenekleri rol oynar. Evcil hayvanların evin bir parçası olmadığı toplumlarda, onlarla duygusal bağ aynı şekilde gelişmez.
Ayrıca, bazı insanlar hayvanları ek sorumluluklar olarak algılayabilir ve bu da onlarla etkileşime girme ilgilerini azaltabilir. Bazı insanlar için, evlerinin konforu ve düzeni, sürekli ilgi ve bakım gerektiren bir canlıyla yaşama ihtiyacından daha önemlidir.
Bir kişinin hayvanlarla vakit geçirmekten hoşlanmamasının en yaygın nedenlerinden biri, geçmişte ısırık, çizik veya çocuklukta korku nöbetleri gibi travmatik deneyimler yaşamış olmasıdır. Psikoloji, bu deneyimlerin duygusal şartlanma yaratabileceğini ve kişinin hayvanları tehlike veya rahatsızlıkla ilişkilendirmesine neden olabileceğini göstermektedir.
Diğer durumlarda ise reddedilme, hayvanların kirli, tehlikeli veya değersiz olduğu mesajını veren ailevi veya sosyal mesajlar aracılığıyla daha sinsi bir şekilde oluşturulur.
Çeşitli araştırmalar, empati ile hayvan sevgisi arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Genellikle, hayvanlara karşı yakınlık hisseden kişiler, duygusal empati testlerinde, yani kendini başka bir canlının yerine koyma ve duygularını anlama becerisinde daha yüksek puanlar almaktadır.
Bu, hayvan arkadaşlığından hoşlanmayanların empati eksikliği yaşadığı anlamına gelmez; ancak bu, bağ kurma kapasitelerinin diğer canlılardan ziyade insan ilişkilerine daha fazla yöneldiğini gösterebilir. Daha pragmatik, rasyonel veya içe dönük bazı profiller, hayvanları ilgi alanlarının ve rutinlerinin dışında bir şey olarak görebilir.
Psikoloji bilimi ayrıca, bazı istisnai durumlarda, hayvanlara karşı tam bir ilgi veya ilgi eksikliğinin antisosyal özellikler veya kişilik bozukluklarıyla ilişkili olabileceğini belirtmektedir. Ancak bu nadirdir ve genelleştirilemez. Hayvanlara karşı ilgi eksikliği, psikolojik sorunların bir teşhisi veya belirleyici bir göstergesi değildir.
Uzmanlar için önemli olan, bu ilgisizliğin, profesyonel ilgi gerektiren bir uyarı işareti olabilecek zalimce bir davranış veya acıya karşı kayıtsızlıkla birlikte olup olmadığını gözlemlemektir.
Sonuç olarak psikoloji, hayvanları sevmek için duygusal bir zorunluluk olmadığını vurgular. Önemli olan, onların refahına ve onları takdir edenlere karşı saygılı bir tutum sergilemektir. Tercihlerin çeşitliliği insan değişkenliğinin bir parçasıdır ve hayvanlara karşı sevgi duymamak, bir kişinin ahlaki değerini belirlemez.
Bir kişinin hayvanlardan hoşlanmaması kültürel faktörlerden, geçmiş deneyimlerden, kişilik özelliklerinden veya yaşam önceliklerinden kaynaklanabilir. Psikoloji bize, meselenin etiketleme değil, her bireyin duygusal bağlarını farklı şekilde geliştirdiğini anlamak olduğunu hatırlatır. Hayvan haklarına ve refahına saygı duyulduğu sürece, onlara karşı yakınlık veya ilgisizlik, empati veya karakter yargısından ziyade kişisel bir mesele olarak kalacaktır.
La Verdad Yucatán