Göksel Göksu yazdı: CHP komisyondaki yerini aldı, şimdi ne olacak?

Siyaset koridorlarında konuşulanlara göre, TBMM çatısı altında kurulacak komisyonda CHP’nin yer almaması demek, Türkiye’nin birinci partisinin orada olmaması anlamına geliyor. Bu durumda da Meclis iradesinin tecelli ettiğini söylemek olası değil. Daha da önemlisi, CHP’siz bir komisyon toplumsal kabulü zayıflatır, süreci zora sokabilir ve toplumdaki gerilimi tırmandırabilir… Ne iktidar partilerinin, ne DEM Parti’nin, ne de CHP’nin istemediği bu kriz nihayet çözümlendi. TBMM’de kurulacak komisyonda nitelikli çoğunlukla karar alınacak ve CHP de komisyondaki yerini alacak.
Cumhur İttifakı “Terörsüz Türkiye” diyor, MHP “Millî Birlik ve Dayanışma” diye adlandırıyor, DEM Parti ile PKK lideri Abdullah Öcalan “Barış ve Demokratik Toplum Süreci” olarak tanımlıyor. CHP ise içinde “demokrasi” geçmeyen tanımlara yanaşmıyor ama süreç her koşulda ilerlemeye devam ediyor. Öcalan çağrısını yaptı, PKK kendini feshetti ve Süleymaniye’de silahlar, sembolik de olsa, yakıldı.

Başlarken kimse kolay olacağını düşünmüyordu. Kolay da olmadı…
Başlarken kimse, masanın her an ters yüz olabileceği ihtimalini –bu ihtimali dillendirenler de dillendirmeyenler de– göz ardı etmiyordu. Hâlâ etmiyor; bugün dahi kimse “temkin”i elden bırakmıyor. Devletin en tepesinden toplumun en küçük birimine kadar herkes meseleye, geçmiş deneyimlerin de etkisiyle, “temkinli iyimserlik”le bakıyor. Buradaki “temkin” sözcüğü, her an her şeyin olabileceği ihtimalini zinde tutmaya devam ediyor.
1 Ekim 2024’te, Devlet Bahçeli’nin DEM Partililerle tokalaşarak öncülüğünü başlattığı yeni süreç bugüne bu koşullarda geldi; temkinli temkinli ilerleyerek… Tarafların ihtiyatla attığı adımlar, TBMM çatısı altında kurulacak komisyonla yeni bir eşikten geçme hazırlığında.
Ancak bu kez, bugüne dek sürecin dışında tutulan CHP de masada olacak.
TBMM’de kurulacak komisyonda nitelikli çoğunlukla karar alınacağının açıklanması üzerine masadaki yerini alacağını açıklayan CHP’nin hem istekli hem de aşırı düzeyde temkinli olduğu gözleniyor.
İstekli çünkü sürecin başından bu yana, o da DEM Parti de görüşmelerin TBMM çatısı altında açık ve şeffaf yürütülmesi gerektiğini savunuyordu ve istedikleri oldu.
Temkinli çünkü silahların susmasını ne kadar istiyor olsa da, o silahların suskun kalmasının ancak demokratik bir iklimde mümkün olacağını savunuyor. Demokrasi deyince de yüzünü 19 Mart’tan bu yana partisine düzenlenen operasyonlara çeviriyor. Oraya baktığında da, 31 Mart’ta tarihî bir zafere imza atarak kazandığı belediyelerin birer ikişer elinden gittiğini; başta cumhurbaşkanı adayı ilan ettiği Ekrem İmamoğlu olmak üzere, belediye başkanlarının, belediyelerdeki üst düzey bürokratlar ile çok sayıda çalışanın, ortada iddianame bile olmadan tutuklandığını; Özgür Özel’i genel başkanlığa taşıyan kurultayların iptali için peş peşe açılan davaları görüyor. Selahattin Demirtaş’ı görüyor, Figen Yüksekdağ’ı ve diğer siyasî tutukluları görüyor.
Gördüğü bir şey daha var; kurulacak komisyondaki üye dağılımına bakarak her ne kadar içinde olmak istese de AK Parti’nin 21, MHP’nin 4, HÜDA PAR ve DSP’nin de birer üyeyle temsil edileceği komisyonda 11 üyeyle hiçbir kararda belirleyici rol üstlenemeyeceği gerçeğinin farkında. Yeni Yol Partisi 3, YRP, TİP, EMEP ve DP’nin 1’er milletvekili CHP ile ortak tutum sergilese bile tablo değişmiyor.

Öyle olunca da CHP, İYİ Parti’nin katılmayacağını açıklamasıyla üye sayısı 51’den 48’e düşen komisyonda, “eşit temsil ya da nitelikli çoğunluk” ile oy kullanılmayacaksa ben masaya oturmam demiş ve “demokrasi” talebini de vazgeçilmez bir şerh olarak masanın orta yerine koymuştu.
Masada duran “demokrasi” talebinin komisyonun gündemindeki yeri komisyon toplandıktan sonra şekillenecek olsa da, kararların nitelikli çoğunlukla alınacağının kesinleşmesinin ardından gündemdeki yerini alma ihtimali artık daha güçlendi.
Buraya kadar anlattıklarım madalyonun görünen yüzü. Meselenin görünmeyen yüzünde ise CHP’nin masada yer alması için geri planda yürütülen trafik var.
Bu süre zarfında iktidar kanadı, temasların devamlılığını sağlamak için kapıyı açık tutmaya özellikle özen gösterdi. 31 Temmuz’da Ankara’da görevinin başına dönecek olan Meclis Başkanı, Cenevre’deyken bile perde arkasındaki yoğun temas trafiği aralıksız sürdü.
DEM Parti de uzlaşı sağlanması konusunda üzerine düşeni yapmak üzere daima devredeydi, olmadığı zamanlarda pozisyon almak üzere hazır bekledi.
CHP de bu süre içinde bir yandan komisyona katılmaması yönünde gelen toplumsal baskıyı tartıp, diğer yandan bu kesimlerin tepkisine yol açmayacak ve partinin 19 Mart’tan bu yana arkasına aldığı rüzgârın hızını kesmeyecek, hatta o rüzgâra ivme kazandıracak bir zemin oluşturma gayretini sürdürdü… Görünüşe göre ilk etapta başarılı olduğu da söylenebilir ancak o tepkilere verilecek yönün asıl şimdiden sonra komisyonda sergileyeceği tutumla şekilleneceği anlaşılıyor.
Mesele çok hassas olduğundan, yetkililer yürütülen görüşme trafiğinin içeriğine dair ağzını bıçak açmıyor olsa da, CHP’siz bir komisyon kurulması tarafların arzuladığı bir durum değildi.
Kulislerde “CHP olmadan komisyon kurulur mu?” sorusuna “Evet kurulur ama o komisyon topal olur” yorumu yapılıyordu.
Nedeni de açık; bu kadar hassas bir konuyla ilgili alınacak kararlar, olası yasal düzenlemeler konusunda konsensüs sağlamak üzere TBMM çatısı altında kurulacak komisyonda CHP’nin yer almaması demek, Türkiye’nin birinci partisinin orada olmaması anlamına gelecekti. Bu durumda da kamuoyuna Meclis iradesinin tecelli ettiğini söylemek zorlaşacaktı. Daha da önemlisi, “CHP’siz bir komisyon toplumsal kabulü zayıflatır, süreci zora sokabilir ve toplumdaki gerilimi tırmandırabilir…” görüşü hâkimdi. Bu tabloyu iktidar partilerinin de, DEM Parti ve CHP’nin de istemediği zikrediliyor. Meselenin çözümünde bu yaklaşımın etkili olduğu görüşü hâkim. Peki şimdi ne olacak, komisyon kurulduğunda masaya hangi parti hangi taleplerle oturacak?
DEM Parti, 40-50 yıllık sorunun çözümünü çok önemsiyor ve çözümün günlük siyasete malzeme yapılmasını istemiyor.
Yaklaşımı şu: Meseleyi silahların bırakılmasına indirgemek, konuyu hafife almak olur. Siyasetçilerin sudan sebeplerle terörle iltisaklandırılıp siyaset yapmasının engellenmesi önümüzde bir sorun olarak duruyor ve çözüm için elimizde tarihî bir fırsat var. Demokratik siyasete zemin hazırlanmalı ve mevcut yasal zemin genişletilmeli, cezaevlerindeki siyasî tutukluluklar son bulmalı. Bunu önemsiyor, sorunun siyaset zemininde tartışılmasını önemli buluyor ve “Gerekirse taviz de verilebilir” diyorlar.

CHP’nin çekincelerinden biri, bu komisyonda Anayasa değişikliğinin gündeme gelmesi ihtimali. Özgür Özel’in bu konudaki tutumu net: “Anayasa’ya uymayanla anayasa yapılamaz” diyor.
Demokrasi de CHP’nin kırmızı çizgileri arasında. Hem komisyonun adında “demokrasi” ifadesinin yer almasını istiyor hem de gündeminde. Özetle, “Komisyon sadece silahların bırakılmasını değil, Türkiye’nin demokratikleşmesini de gündeme almalı” diyor. CHP’li belediyelere yönelik operasyonlar sürerken, siyasî davalarda tutuksuz yargılamanın esas alınması da ele alınmasını istediği başlıklar arasında.
İktidar kanadını muhalefet yekpare görmüyor. AKP’yi ayrı konumlandıranlar, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın süreci “Terörsüz Türkiye” olarak adlandırmasından hareketle, AKP’nin kurulacak komisyondan tek beklentisinin silahların ne şekilde bırakılacağı ve silah bırakanların entegrasyonunun düzenlenmesi olduğu görüşünde. Bu kesimlere göre, komisyonun gündeminde hangi başlıklar yer alacak olursa olsun, silahların bırakılması ile ilgili süreç rayına oturtulduğunda komisyon sulandırılacak ve işlevsiz hâle getirilerek ömrünü tamamlayacak.
İttifakın MHP ayağına, daha doğrusu MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye ise iktidar değil “devletin sesi” gözüyle bakılıyor ve özellikle DEM kanadı, Bahçeli’den gelen her “kripto mesajı” biraz da bu gözle okuyor. Bu aşamada “devlet”in komisyondan beklentilerinin ne olduğu sorusu ayrı bir önem kazanıyor.
Bu farklılığa örnek olarak da Erdoğan’ın “Terörsüz Türkiye” olarak tarif ettiği yeni sürece, MHP’nin “Millî Birlik ve Dayanışma” demesi örnek gösteriliyor.
Bu talep ve beklentilerin hangilerinin komisyonda kendisine yer bulacağı ya da bulup bulmayacağı, komisyon çalışmaya başladığında netleşecek. Siyasi partilerin temsilcileri, komisyonda ele alınacak konuları nitelikli çoğunluğun kararına göre şekillendirecek. Üyelerin 3/5’inin oyunu alan kararlar ve teklifler TBMM Genel Kurulu’na sunulacak. İYİ Parti’nin katılmaması hâlinde, üye sayısı 48’e düşecek olan komisyonda 21’i AKP ve 4’ü MHP olmak üzere iktidar kanadına mensup 27 üye yer alacak. 3/5 oranı dikkate alındığında, bir kararın komisyondan geçmesi için gereken üye sayısı ise 28,8’e tekabül ediyor. İşte bu aşamada, başta DEM Parti olmak üzere diğer siyasî partilerin kullanacağı oylar kritik önemde olacak; çünkü görünen o ki, alınacak kararlara bu partilerin kullanacağı oylar yön verecek.
Medyascope