Acı meyveyi tadan insanların öyküsü

Tuğçe ÇELİK
Genç yazar Barış Selim Uzun, Kuzey Odanın Canavarları başlıklı kitabıyla 2024 Kafka İlk Kitap Ödülü’ne layık görüldü. Roman, Epsilon Yayın Grubu’ndan Kafka Kitap tarafından okurların beğenisine sunuldu. Akıcı bir dille yazılan eser distopik bir dünya kurgusuyla öne çıkıyor. Romanın kahramanları iktidar tarafından sürekli gözetlenme, sorgulanma tehdidiyle yaşamlarını sürdürmeye çalışırken bir yandan da sistemin değişmesi için mücadele veriyorlar. Bireysel özgürlükleri hiçe sayan baskıcı iktidara direnmeye ve sistemin değiştirilebilme ihtimaline vurgu yapan eser, mücadelenin her koşulda mümkün olduğunu serimleyen yönüyle okura umut veriyor. Ses kayıtlarının peşine düşen okur, kitabın ilerleyen sayfalarında artık gerçekliğin iyice muğlaklaştığı ve birçok unsurun hayal gücüne bırakıldığı bir evreye geçiş yapıyor. Kuzey Odanın Canavarları, çoklu evrenlerin iç içe geçtiği, sarmal durumlarla bezenmiş ve artık kullanımdan düşmüş kelimelerle zenginleştirilmiş yapısıyla dikkat çekiyor.
ÖYKÜ YAPISI ZORLAYICI1997 doğumlu Uzun, kitabın araştırma ve yazım sürecinin 1.5 yıl sürdüğünü ifade ederek “Kitabın hikâyesi, kişilik ve kurucu unsurları üzerine düşündüğüm bir dönemde ortaya çıktı. Aslında başka bir hikâye üzerinde çalışıyordum ve bu kitabın öyküsü o hikâyede yer alan bir nüanstı. Fakat buradaki mesele çerçevesi netleştikçe bende daha yüksek bir anlatma isteği doğurmaya başladı ve bu öyküyü anlatmaya karar verdim” dedi.
Uzun, “Öykünün yapısında hayli zorlayıcı unsurlar var, yazarın bazen elini kolunu bağlıyorlar. Güvenilmez bir anlatıcının ağzından yazmak, karakterlerin kişiliklerinden doğan bazı güçlükler ve tüm hikâyenin kayıtlar aracılığıyla verilmesi gibi zorluklar bunlar ama bu unsurların arasında gezinmek insanı zinde tutuyor” diye ekledi.
VAZGEÇME VE SIĞINMAKitapta mahremiyet alanlarının yok edildiği bir evrenin varlığına işaret eden Uzun şunları aktardı: “Distopik atmosfer gizliliğin ortadan kalkması ile kurulmuş, insanlar sanki spot ışıklarının altında yaşıyorlar ve saklı taraflarının bulunmasına müsaade edilmiyor. Kahramanlarımız da bu ortamda sırların ve mahremiyetin anlamını irdeliyor, gölgeli noktalar yaratmaya çalışıyor, bu yolla bir çeşit kişilik inşasına girişiyorlar. Kuzey Oda hem vazgeçişin hem de bir çeşit sığınışın merkezinde yer alıyor. Zahid’in el çektiği dünyanın gündelik unsurları ve sırları bizi Kuzey Odaya ve Canavarlarına götürüyor.”
SÖZCÜKLERİN TINISIKitapta eski Türkçe ve düşmüş kelimeleri kullanmasının bilinçli bir tercih olduğunun altını çizen yazar, “Yenilikten ve dönüşümden bitkin düşmüş, devlet eliyle sunulan ilerlemenin kendilerince acı meyvelerini tatmış ve artık geleceğe karşı güvensiz, paranoyak hisler taşıyan insanları dinliyoruz kitapta. Bu insanların duygularında ve düşüncelerinde rastladığımız ‘muhafazakâr’ tınıya dillerinde de rastlamak beklenen bir şey. Bu sebeple kelimelerden bir miktar nostalji tütüyor. Bir de metnin dili okuyucunun her türlü tavrına açık olabilmelidir diye düşünüyorum" dedi.
Metinlerinde sözcüklerin tınılarına göre tercih yaptığını vurgulayan yazar, "Okuyucu daima aynı dikkat ve özende olamaz. Bu noktada kelimelerin tınısı, hissiyatı önemli bir işleve sahiptir. Dikkati dağınık bir okuyucuyu dahi atmosferin ve anlatının içinde tutmaya ya da onu sarsıp kendine getirmeye yarayabilir. Metinlerimi yazarken bundan istifade etmeye çalışıyorum” diye ekledi.
***
ANLATIDAKİ YOĞUNLAŞMA ATMOSFERİ GÜÇLENDİRİYOR“Kitap iki ayrı kahramanın yolculuğuna odaklanıyor” diyen yazar özetle şunları aktardı: “Zahid’in hikâyesine tanıklık ettiğimiz kısımlar kitabın kalanına göre biraz daha yoğun. Dilde ve anlatıda görülen bu yoğunlaşma hem kahramanın durumuyla hem de kurgusal yapı ile alakalı. Öyküde ilerledikçe kitabın çekirdek anlatısına yaklaşıyoruz, bu durum yoğunluğu artırıyor. Okurun Zahid’in atmosferine girebilmesi, onun durumunu en isabetli biçimde duyumsaması için böylesi bir yoğunlaşmaya başvurdum. Kahramanımız dünyadan kendini çekmiş, ufak bir odaya sığınmış halde. Hal böyleyken ondan ferah metinler beklenebilir mi emin değilim, öylesi bir rahatlık bizi atmosfere layıkıyla sokamazdı.”
BirGün