15 Temmuz’un gölgesinde kurulan rejim: Darbe girişimi O’na lütuf oldu

Politika Servisi
15 Temmuz Darbe Girişimi’nin üzerinden 9 yıl geçti. ABD’nin Ortadoğu politikalarına paralel olarak, ülkeyi İslamcı bir cumhuriyete dönüştürmek için görev alan Cemaat-AKP koalisyonunun çıkar çatışması sonucu, ülke yeni bir çıkmaza sürüklendi.
AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Allah’ın lütfu” olarak nitelendirdiği darbe girişimi, tam da Erdoğan’ın istediği bir hâl alırken bugünkü tek adam rejiminin taşları o gün döşenmeye başladı.
ABD ve sermaye güçlerinin desteğini her daim arkalarında hisseden Cemaat-AKP koalisyonu, Ergenekon operasyonlarından 2010 referandumuna kadar bir dizi hamleyle yargı ve ordu başta olmak üzere ülkedeki tüm alanlar üzerinde hâkimiyet kurdu.
Cemaat ile AKP arasında yükselen paylaşım savaşı ise MİT krizinden 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarına uzanan çatışmalarla büyüyerek 15 Temmuz’daki kanlı darbe girişimine kadar uzandı.
BUGÜNLERİN KAPISI ARALANDIErdoğan, 9 yıl önce yaşanan darbe girişimini bugünün anahtarı olarak araçsallaştırdı. 7 Haziran 2015 sonrasında başlayan süreçte ilk defa Meclis çoğunluğunu kaybeden AKP iktidarı, 15 Temmuz’da sokaklara taşan devlet içi paylaşım savaşında MHP’yi can simidi olarak kullandı. İlk olarak yaşananların siyasi sorumluluğunu üzerinden atmak isteyen Erdoğan, “kandırıldık” açıklamalarından sonra muhalefeti de dizayn edebileceği bir “milli birlik ve beraberlik” söylemi geliştirdi. Bunun ilk örneğini de 7 Ağustos’ta İstanbul’da düzenlenen Yenikapı Mitingi’nde hayata geçirdi.
Miting, Erdoğan’ın siyasi liderlik gösterisine dönüşürken devletin yeniden şekillenmesi için arayış içerisinde olan Erdoğan’ın MHP Lideri Devlet Bahçeli’yle siyasi yakınlaşması, kısa zamanda “Cumhur İttifakı” adı verilecek geniş bir koalisyona dönüştü.
AKP ve MHP’nin birlikte şekillendirdiği “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”, iki partinin oylarıyla Ocak 2017’de Meclis’te kabul edildi. Oylamalar sırasında gizli oy kullanılması gerekirken açık oy kullanılması gibi çeşitli usulsüzlükler yaşandı.
OHAL REJİMİ KALICILAŞTIRILDINisan 2017’de gerçekleşen Anayasa Referandumu öncesi ise, tam da Erdoğan’ın bahsettiği “lütuf” söylemi hayata geçirildi. 15 Temmuz bahanesiyle 3 aylık periyotlarla süren OHAL yönetimi hâkim kılındı. Referandum da 7 kere uzatılan OHAL süreci altında gerçekleşti. Muhalefetin bütün unsurları OHAL kıskacı altında bastırılırken gözaltı süreleri uzatıldı. OHAL çerçevesinde grevler yasaklandı, sokağa çıkma yasakları getirildi.
Referanduma Yüksek Seçim Kurulu tarafından mühürsüz oyların geçerli sayılması damga vurdu.
Seçimlere bir buçuk sene olmasına rağmen Bahçeli’nin “3 Kasım 2019’u beklemek mümkün değildir” çağrısı üzerine 24 Haziran 2018’de yeni sistemle ilk cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri gerçekleşti. Bu seçim ile birlikte Türkiye’de parlamenter demokrasi ortadan kalkarken, yürütme gücünün tek bir kişide toplandığı fiilî başkanlık sistemi başladı. Tek adam rejiminin resmen başladığı bu seçimler sonrası ise Erdoğan, ülkeyi KHK’lerle yönetmeye başladı. Oluşturulan bu tek adam rejimi, tıpkı şu an olduğu gibi, kendisine muhalefet edecek herkesi susturmak, yok etmek ve baskı altına almak için hamlelerine başladı. Gelinen aşamada ise 15 Temmuz’da kurulan çerçeve artık geride kalırken, rejim özellikle ABD-İsrail’in yeni Ortadoğu planlarının belirleyiciliği altında kendini yeniden tanımladığı yeni bir sürecin içine girmiş durumda.
İsrail’in son 2 yıldır bölgedeki saldırıları üzerine şekillenen yeni Suriye ve Ortadoğu denklemi, Kürt hareketi ile yeni bir ittifak zeminini gündeme getirdi.
Silahların bırakılmasına yönelik sürecin de başladığı bu evre, rejimin Kürt hareketi ile dolaylı bir ittifak üzerinden, rejimi yeniden tanımlama girişimi olarak örgütlenmeye başlandı. Bu süreçle beraber yeni baş düşman CHP ilan edilirken rejim, kendisine karşı çıkan tüm kesimlere savaş açtı. 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında siyasal İslamcı rejimin ilk krizi MHP ile girilen ittifakla aşılmaya çalışılırken, tek adam rejimi giderek krizin kaynağına dönüştü. Rejimin adım adım toplumsal desteklerini kaybettiği, ekonomik-sosyal bunalımdan dış politikaya uzanan çoklu kriz ortamı içinde ayakta kalmakta zorlandığı bir dönemi ortaya çıkardı.
∗∗∗
15 TEMMUZ İÇİN ZORUNLU MESAİMersin İl Sağlık Müdürlüğü tarafından sağlık çalışanlarına gönderilen bir mesaj, kamu emekçilerine yönelik baskı tartışmalarını gündeme getirdi. Evrensel’de yer alan habere göre İl Sağlık Müdürlüğü’nün 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü için yapılacak etkinliklere tüm sağlık personelinin eksiksiz katılmasını istediği ve her çalışanın yanında “en az 10 sivil arkadaş ya da aile üyesi” getirmesi istediği öne sürüldü.
BirGün