Dil Seçin

Turkish

Down Icon

Ülke Seçin

Turkey

Down Icon

BOP'un küçük kardeşi KOP

BOP'un küçük kardeşi KOP

Öncelikle, silahların susacağının, barışın geleceğinin ilan edilmesi elbette sevindirici. 40 yılı aşkın bir süredir her an gelebilecek acı haberlerin travmasını yaşamış bir toplum için varılan nokta haliyle küçümsenemez.

Erdoğan’ın PKK’nın sembolik silah bırakma töreni sonrası Kızılcahamam’daki AKP kampının kapanışındaki konuşmasında; “Biz üç parti olarak bu süreci sonuna kadar selametle götürmekte kararlıyız” cümlesinin iç ve dış politikalardaki dengelere yansıması kaçınılmaz olacaktır. Nitekim Erdoğan’ın “Yeni sürecin tüm siyasi partilere önemli mesuliyetler yüklediği” şeklindeki, özellikle DEM Parti ve CHP’ye yönelik açıklaması da bu kanıyı doğruluyor.

AKP-MHP’nin bel kemiğini oluşturduğu Cumhur İttifakı’nın artık ülkeyi yönetemediği, ortalama yurttaşın özlemlerini karşılayamadığı, giderek halk desteğini yitirdiği apaçık ortada. Onun için de 19 Mart’ta ivme kazanan bir biçimde toplum üzerinde zor ve baskı mekanizmalarını kullanıyor, ülkeyi tam bir hukuksuzluk ve adaletsizliğe sürüklüyorlar. Görüntüde Devlet Bahçeli’nin inisiyatifiyle başlayan yeni barış sürecinin de iktidarlarını korumaktan, Erdoğan’ın bir dönem daha Saray’da ikamet etmesini sağlamaktan öte, “halisane” bir amacı bulunduğunu düşünmek fazla iyimserlik olacaktır.

Hele, düne kadar Ahmet Özer, hâlâ Ekrem İmamoğlu, Resul Emrah Şahan gibi yerel yöneticiler; 2023 yerel seçimlerinde, CHP’li adayların DEM Parti seçmeninin oylarını almaya yönelik çabaları nedeniyle “İstanbul Uzlaşması veya Kent Uzlaşması” suçlamasıyla hapiste yatarken, sözde barış rüzgarlarının estirilmesinin toplumdaki inandırıcılığı haliyle iyice zayıflıyor.

Daha da evvel vurguladığımız gibi, Kürt sorununun barışçı çözümü ülkenin demokratikleşmesinin önemli ve ayrılmaz bir parçasıdır. Ancak mesnetsiz tutuklamalar devam eder, anti-demokratik uygulamalar yaygınlaşırken, tek bir alanda demokratikleşme yaşanacağına inanmak en yumuşak ifadeyle safdillik gibi görünüyor.

Öte yandan madem bu konu toplumun gündemine girdi, eşit yurttaşlık temelinde “Bir arada yaşam” anlayışımızı yaygınlaştırma fırsatını da küçümsememeliyiz. Her topluluğun kimliğini, kültürünü özgürce yaşaması; yerinden yönetimin yaygınlaşması; kendi geleceği ile ilgili kararları kendinin vermesi modelini ayrıntılandırabilmeli, yaygınlaştırabilmeliyiz. Demokratik bir toplumun olmazsa olmaz koşulları arasında laiklik ve eşitlikçiliğin de yeri bulunduğunu gösterebilmeliyiz.

Konuya bir “süreç ittifakı” olarak baktığını açıklayan DEM Parti’nin, açıkça söyleyelim işi kolay görünmüyor. Umudumuz Kürt dostlarımızın tarihsel mağduriyetlerini, aşırı tavizler vermek, iktidarın otoriterleşmesi yolundaki hamlelerini mazur göstermek için mazeret olarak sunmamaları. Başta CHP gelmek üzere toplumsal muhalefetin diğer bileşenlerine de; Kürt muhalefetini yalnızlaştırmamak, onları demokrasi blokundan koparmamak, gerektiğinde eleştirilerini dostça bir dil ve tonda dile getirmek için büyük sorumluluk düşüyor.

EMPERYAL BİR ORTADOĞU VİZYONU

Gelelim Erdoğan’ın, “Ortadoğu’da Türk Kürt Arap İttifakının başladığını” ilan eden açıklamasına. Alışılan kalıbın, “Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Boşnak” diye aktığını biliyoruz. O nedenle ifadenin ülkemizdeki Güney ve Güneydoğu’daki Arap kökenli yurttaşlarımıza yönelik kullanılmadığı açık. Çoğu Suriyeli sığınmacıların kastedilmesi de toplumdaki tepkiler ve “hassasiyetler” göz önüne alınırsa pek olası değil. Demek ki işin bölgesel, Suriye, Kuzey Irak’ı içeren bir boyutu var.

Gelişmeleri Ankara Büyükelçisi, ayrıca Suriye Özel Elçisi, Lübnan kökenli Thomas Barrack’ın, “Türkiye için en iyi sistem Osmanlı millet sistemidir” sözleriyle birlikte ele alabiliriz. Osmanlı millet sisteminin din temelli olduğunu; şu anda Türkiye, Suriye ve Irak’taki nüfus bileşimi düşünüldüğünde ise, ifadenin etnik kökene işaret ettiğini öngörebiliriz.

Öyleyse, “Türk, Kürt, Arap İttifakı” Erdoğan tarafından Trump’a verilen bir “görev talebi” mesajı gibi görünüyor. “Kendi Kürt sorunumu çözüyorum. Yetki ver tüm bölgeyi ABD planları doğrultusunda dizayn edeyim. Madem buralarda fazla askeri güç bulundurmak istemiyorsun, bütün ordumu seferber edeyim” şeklinde…

Yandaş mecralarda, sürekli Trump ile Erdoğan arasındaki yakın bağların hatırlatılması da böyle bir beklenti içine girildiği izlenimini güçlendiriyor. Lozan’ın her fırsatta tartışmaya açılması; Halep, Musul, Kerkük’ü içeren Misak-ı Millî’ye vurgu yapılması da bu doğrultuda düşünülmeli.

Son hamle, içerideki sıkışmışlığı 1923 Cumhuriyeti’nin dar millet tanımının ötesine geçen emperyal bir vizyonla aşma çabası diye de okunabilir. Trump’ın ulus devlet sınırlarını tanımayan; sadece güç ve bilek bükmeye dayanan; kendi komşusu Kanada üzerinde bile toprak talebinde bulunmaya varan kaba emperyalizmi de Cumhurbaşkanının cüretini artırıyor olmalı.

Öyleyse, tekrar tüm Osmanlı egemenlik alanlarında söz sahibi olma anlamına gelen Yeni Osmanlıcılık iddiasını daraltan; Suriye ve Kuzey Irak’ın hakimi olmakla yetinen, BOP’un küçük kardeşi olarak nitelendirilebilecek, Küçük Osmanlı Projesi’yle (KOP) karşı karşıya bulunduğumuzu söyleyebiliriz. KOP aynı zamanda İran’a ve Lübnan Hizbullah’ına karşı bir Sünni ekseni anlamı da taşıyacaktır. Böyle bir vizyon, siyaseti dar ulus devlet sınırları içerisinde birinci parti olmakla sınırlayan CHP’yi küçümsemek için de malzeme yapılabilir. Böyle bir geçiş döneminde, “Ne seçimi yahu!” diyerek sandık kaçırmak için bahane olarak da kullanılabilir.

Önümüzdeki dönem, iç siyasette demokrasi ve hukuk mücadelesi vermek yanında; Osmanlıcı emperyal heveslerin teşhis edilmesi anlamında da toplumsal muhalefete önemli bir sorumluluk düşüyor. Bazen konuyu basite indirgemekte yarar var: ABD-İsrail’in bölge planları ne olursa olsun; AKP-MHP ittifakı iktidarda kalmak için hangi yola başvurursa vursun; toplumsal muhalefet birliğini korursa, küçük çekişmelere hapsolmazsa; ülkenin daha demokratik, laik, eşitlikçi bir rotaya girmesi engellenemez.

BirGün

BirGün

Benzer Haberler

Tüm Haberler
Animated ArrowAnimated ArrowAnimated Arrow