Göç konusunu, göçten bahsetmeden tartışmak mümkün değildir.

Bu hafta Portekiz göçü üzerine tekrar düşünmeye başladım. Kamuoyunda yaygın olan sebeplerden dolayı değil. Tam tersine. Herkes göçten bahsediyor. Ama göçten bahsederken, daha önce göç edenlerden bahsetmemek imkânsız.
Portekiz, 21. yüzyılda demokratik tarihindeki en büyük vasıflı göç dalgasını yaşadı. Göç Gözlemevi'ne göre, "yüksek öğrenim görmüş göçmenlerin oranı son on yılda istikrarlı bir şekilde arttı." En çok alıntı yapılan tahminler ise 2014 ile 2023 yılları arasında yaklaşık 194.000 genç Portekizli mezunun göç ettiğini gösteriyor. Bu rakamlar araştırmacılar, dernekler ve düşünce kuruluşları tarafından tartışılıyor; dipnot niteliğinde değil.
Karıştırılmaması gereken bir husus var: Birinin büyümek, öğrenmek, deneyim kazanmak ve bağlam kazanmak için ayrılmak istemesi meşru, hatta takdire şayan. Hareketlilik, açık bir toplumun doğal bir parçasıdır. Beni en çok endişelendiren ayrılma eylemi değil; dönüşü kolaylaştıramamak.
Yapısal sorun bireysel özgürlük değil, kolektif bir stratejinin eksikliğidir.
Çünkü rakamlar ortada. Son on yılda, bu mezunların eğitimine yapılan kamu yatırımının, doğrudan eğitim maliyetleri ve gelecekteki ikame maliyetleri toplandığında yaklaşık 19 milyar avro olduğu tahmin ediliyor. Bu, bir yıllık sağlık bütçesine denk geliyor.
Bunlar retorik değil, rakamlar. Ülke insan sermayesini finanse ediyor ve bu insan sermayesi diğer ülkelerde GSYİH yaratıyor.
Göçün kişisel motivasyonları gerçek ve meşrudur. Ancak yapısal sonuç basittir: İşgücü piyasasındaki ortalama nitelikleri kaybederiz.
Portekiz, mezunlarını kaybederek potansiyel üretkenliğini ve inovasyon kapasitesini kaybediyor. Ekonomist Ricardo Paes Mamede, "Nitelikler olmadan üretkenlik, üretkenlik olmadan da ücret olmaz" (TSF röportajı, 2022) sözünü defalarca dile getirmiştir. Bu olaylar zinciri gerçekçidir.
İkinci bir etki daha var: yerleşik nüfusun hızla yaşlanması. Ayrılanlar daha genç. Kalanlar ise giderek daha fazla sağlık hizmeti tüketen ve ekonomik faaliyetlere daha az katılan yaş gruplarında yoğunlaşıyor. Bu durum, Ulusal Sağlık Hizmeti ve kamu maliyesi üzerinde doğrudan bir etkiye sahip.
Ve sonra göçü sanki bağımsız bir değişkenmiş gibi tartışıyoruz. Oysa aslında göç, bir ikame mekanizması: Nitelikli işgücünün ayrılmasıyla oluşan boşluğu düşük nitelikli işgücüyle doldurmak.
Göçmenlik konusu önemli. Ancak bu konunun önemi yalnızca başvuru sayısından kaynaklanmıyor. Daha önce alınmış bir karardan kaynaklanıyor: Göçmenliği elde tutamama.
Kamuoyunda eksik olan şey, bunun yalnızca "sosyolojik bir eğilim" değil, ekonomik ve stratejik bir konu olduğu anlayışının eksikliğidir.
Asıl soru, gençlerin neden ülkeyi terk etmek istediği değil; bu gayet doğal. Asıl soru, neden geri dönmeye değer bir ülke olmayı başaramadığımız.
observador




